TBK 19. Maddesine Dayalı İptal Davası İle İİK 277 vd. Maddelerine Dayalı Tasarrufun İptali Davalarının Temel Farklılıkları

İcra ve İflas Kanunu 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası ile Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı iptal davaları arasında her ne kadar benzer yanlar bulunmakta ise de ciddi farklar söz konusudur. Nitelik itibariyle birbirinden oldukça farklı olan işbu iki davanın aynı dava içerisinde görülebilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde yani her iki talebin tek bir davada talep edilmesi halinde belirsiz talep sonucu, davalıları dava tehdidi altında bırakarak belirsiz bir ortam yaratmakta ve şartları arasında ciddi farklılıklar bulunan iki talep yönünden karşı tarafın savunma hakkına ciddi anlamda engel oluşturabilmektedir. Bu hususlar yerleşik Yargıtay içtihatları ile de sabittir.

 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/351 E. 2019/624 K. Sayılı İlamında: ”…TBK 19. Maddesine dayalı muvazaa davası ile İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davası şartları ile hüküm ve sonuçları bakımından birbirinden ayrı davalardır. Alacaklıların “muvazaalı” olduğunu ileri sürdükleri işlemler hakkında iptal davasının hüküm ve sonuçlarından yararlanmak istemeleri ileri sürülen vakıa ile talep sonucu arasında açık bir uyumsuzluk teşkil etmektedir. Muvazaa sebebine dayanan dava ile iptal davasının özelliklerini bir arada barındıran adeta yeni (karma) bir dava türün meydana getirilmesi isabetli değildir.  Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki alacaklıya zarar vermeye yönelik muvazaalı işlemler olarak yapılan bir niteleme ile hem BK 19’a göre geçersizliğin tespiti davası hem de İİK m. 277 dayalı tasarrufun iptali davası açılamaz.  Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hukuki fiil geçerli ise muvazaa davası açılamaz. Tersi durumda da iptal davası açılamaz…”

Ancak uygulamada İİK. madde 227 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davaları ile TBK.’nun 19. maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı iptal davaları birbiri ile aynı dava içerisinde görülebilmekte veyahut karıştırılabilmektedir. Hal böyle olunca açılan davada hangi şartların aranacağı hususunda da karışıklıklar meydana gelebilmekte; hakkaniyete ve hukuka aykırı değerlendirmeler ve kararlar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle İcra ve İflas Kanunu 277 vd. Maddeleri ile düzenlenen tasarrufun iptali davaları ile Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı iptal davalarının temel farklarını şu şekilde özetlemek gerekirse;

  • Muvazaaya dayalı iptal davaları herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değilken, tasarrufun iptali davaları 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir.
  • Tasarrufun iptali davalarında davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi alması zorunluyken; Muvazaaya dayalı tapu iptali davalarında icra takibine geçilmesi ve aciz belgesi alınmasına gerek yoktur.
  • Muvazaaya dayalı iptal davaları genel hükümlere borçlunun her türlü muvazaalı temlikleri hakkında açılabilirken, tasarrufun iptali davası özel hükümlere göre sadece İİK’nın 278-280. maddelerinde belirtilen tasarrufi işlemler hakkında açılabilir.
  • İİK’nin 277. Maddesi ile düzenlenen tasarrufun iptali davası borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaaya dayalı iptal davaları yapılmış olan işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar.
  • Muvazaaya dayalı iptal davaları hukuki yararı bulunan üçüncü şahısların tamamı tarafından açılabilirken İİK’nin 277. Maddesi ile düzenlenen tasarrufun iptali davası ise sadece geçici veya kati aciz vesikası alınması yahut İİK’nun 245 ve 255. maddelerinde belirtilen koşulların varlığı halinde alacaklılar veya iflas idaresi tarafından açılabilir.

Sonuç itibariyle ilk bakışta İİK’nin 277. Maddesi ile düzenlenen tasarrufun iptali davası ile muvazaaya dayalı iptal davaları arasında bir benzerlik bulunmakta ise de bu benzerlik her iki davanın netice itibariyle güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İşbu iki dava türünün gerek dava açılış şartları gerekse de yargılama esnasındaki ispat şartları arasında temel farklılıklar söz konusudur. Keza yargılama neticesinde verilecek hükümlerin etkisi de birbirinden farklı niteliktedir. Dava şartlarının somut olayda mevcut olup olmadığını inceleyebilmek ve karşı tarafın savunma hakkına engel olmamak adına dava şartları ile hüküm ve sonuçları bakımından birbirinden ayrı işbu iki dava türünün aynı dava içerisinde bir arada talep edilmemesi, her iki davanın da özelliklerini içeren karma bir dava türü meydana getirilmeye çalışılmaması gerekmektedir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/937 E. 2020/5567 K. Sayılı İlamında: ‘’Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler… Mahkemece davanın hukuki nitelendirmesinin İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali olarak nitelendirmesi durumunda; mahkemece İİK 277 ve devamı maddelerine uygun olarak tasarrufun iptali dava şartlarının olup olmadığı irdelemeksizin (aciz vesikası alınıp alınmadığı, diğer dava şartlarının olup olmadığı vs) BK 19 a dayalı olarak nitelendirmesi halinde ise yukarıda belirtilen BK 19 a dayalı davalarda olması gereken şartların olup olmadığı değerlendirilmeksizin yargılama usulleri farklı olan bir davayı hem İİK 277 ve devamı md. göre hem de BK 19. md. dayalı olarak değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir…’’

MELİS KARTEPER
Av. Melis Karteper
Uzmanlık
Özel Hukuk
Baro
Mersin Barosu, 2021
Lisans
Erciyes Üniversitesi, Hukuk, 2020
Yabancı Dil
İngilizce